ROMANTİK İLİŞKİDE DEPREM “ALDATMA ve  ALDATILMA”

Aldatma/aldatılma, çift terapistlerine sıklıkla getirilen sorunlardandır. İlişkilerin ve evliliklerin bitmesinde önemli etkiye sahip nedenler arasında yer almaktadır. Peki nedir aldatma ,neden bazı kişiler aldatma eğilimindedir, risk faktörleri nelerdir, aldatma/aldatılma sonucunda neler olur? Bu yazıda aldatmayı bilimsel araştırmalar ışığında ele alacağım.

   Betzig’in (1989) evliliklerin sonlanması konusunda 160 ülkede yapılan etnografik çalışmaların derlemesi evliliklerin bitiminde aldatmanın en yaygın sebep olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye İstatistik Kurumunun 2006 yılında boşanma sebepleriyle ilgili yayınladığı dosyada da aldatma/aldatılma boşanma nedenleri listesinin en başında yer almaktadır.

    Aldatmanın ilişkilerdeki yaygınlığına rağmen konu ile ilgili çalışma sayısı yeterli değildir. Çalışması zor ve yapılan çalışmalar sınırlı sayıda olsa da evliliklerin bitmesinde önemli rol oynayan aldatma ve aldatmayla bağlantılı diğer konuların araştırılmasına ve kişilik yapısı ve aldatma arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmalara gereksinim duyulmaktadır .

  1. Aldatmanın Tanımı

    Drigotas ve Barta (2001) sadakatsizliği ikili bir ilişki bağlamı içinde taraflardan birinin duygusal ya da fiziksel yakınlık düzeyini düzenleyen normları ilişki dışındaki biriyle ihlal etmesi şeklinde tanımlamışlardır. Aldatma ortaya çıktığı tüm durumlarda her eşin bireysel özelliklerinin, aile kökenlerinin etkisinin, ilişkisel meselelerinin kişiye özgü olduğu ancak buna rağmen çeşitli aldatma temsillerinde paylaşılan ortak faktörlerin de bulunduğu karmaşık ve çok yönlü bir olgudur (Weeks, Gambescia, Jenkins, 2003).

  1. Aldatmanın Sınıflandırılması

    Humprey (1987) aldatmanın sınıflandırılmasında çok boyutlu bir kıstas yelpazesi kullanarak aldatmanın süresi, ilişkinin duygusallık düzeyi, cinsel içerik miktarı, ilişkinin gizli ya da açık oluşu, eşlerden birinin ya da her ikisinin ilişkisi olması ve eşlerin cinsel yönelimi şeklindeki altı ölçütten bahsetmiştir.

   Lawson (1988) aldatmayı paralel, geleneksel ve rekreasyonel olmak üzere üç gruba ayırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre paralel aldatma sadakatsizliğin eş tarafından bilinip örtük şekilde onaylandığı durumu içermektedir. Bu aldatma türünde kimi durumlarda eşlerin ikisi de evlilik dışı ilişkiye sahip olabilmektedir. Bir diğer aldatma türü olan geleneksel aldatmada aldatılan eş olanlardan haberdar değildir, sadakatsizliği onaylamamaktadır ve evlilik kurumu için bir saldırı olarak görmektedir. Bu sınıflandırmada son tür olan rekreasyonel aldatmada eşlerin evlilik dışı ilişkileri karşılıklı rızaya dayalıdır ve açık ilişki özelliklerini taşır.

    Levine (1998) aldatmayı aşk ilişkisi, sadece cinsellik, idare etme ve hayali eş seksi olarak dörde ayırmaktadır. Aşk ilişkisi duygusal bir bağlanmayla başlayıp zaman içinde cinsel bir boyut kazanan ilişki anlamına gelmektedir. Sadece cinsellik, herhangi bir duygusal bağlanmanın olmadığı, tarafların sadece cinsel yönden bir ilişki içinde oldukları aldatmayı kapsamaktadır. İdare etme, kişinin daha iyi bir başkasını bulana kadar geçici süreyle o durumda uygun olan kişi ile yaşadığı cinsel birlikteliği içermektedir. Hayali eş seksi ise fotoğraf ve video kullanımı, striptiz, mastürbasyon, telefon seksi, internet seksi gibi çeşitli formları barındırmaktadır.

    Subotnik (2007) de benzer şekilde aldatmayı, ilişkinin içeriği üzerinden ele alarak dört gruba ayırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre ilk aldatma tipi duygusal içerikten yoksun olan tek gecelik ilişkiler serisini veya çok sayıda aldatmayı içeren ve uzun yılları geride bırakmış evliliklerde ortaya çıkabilen “aldatmalar serisi”dir. İkinci aldatma tipi, ilişki uzun süreli olmasına rağmen duygusal bağın düşük seviyede olduğu “kaçamak”tır. Bir diğer aldatma türü gerçek bir fiziksel temas olmadan duygusal bir yakınlığın olduğu “romantik aşk aldatması”dır. Subotnik’in sınıflandırmasındaki sonuncu aldatma türü kişinin duygu ikilemi gibi bir nedenle bir karara varamadığı durumlarda ortaya çıkan “uzun süreli aldatma”dır. Thompson (1984) da aldatmayı cinsel, duygusal ve hem cinsel hem duygusal olarak 3 kategoride değerlendirmiştir. Benzer şekilde Blow ve Hartnett (2005) da aldatmayı duygusallığa dayalı, cinselliğe dayalı ve hem duygusallığa hem cinselliğe dayalı olarak sınıflandırmıştır.

    Solomon ve Teagno (2011) aldatmayı ortaya çıkaran duyguları ele alarak farklı bir temelde sınıflandırma yapmışlardır. Buna göre aldatma korkuya bağlı ortaya çıkan, yalnızlığa bağlı ortaya çıkan, öfkeye bağlı ortaya çıkan olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Korkuya bağlı ortaya çıkan aldatmada kişiler yakınlık, taahhüt, değersiz hissetme gibi sebeplerle bir ilişki içinde yer almaktan korku duymaktadır. Bu nedenle de korkularının kaynağı olan durumdan yani ilişkiden kaçmak amacıyla umutsuz girişimlerde bulunmaktadır ve bu kaçış da sıklıkla aldatma şeklinde olmaktadır. Bir diğer aldatma çeşidi olan yalnızlığa bağlı aldatmada kişiler bir süre sonra ilişkilerinde yalnız, eşlerinden ayrı ve uzaklaşmış hissedebilirler. Kişiler bunu farkettiğinde bu konu hakkında eşi ile konuşma, eşi ile daha fazla vakit geçirme, daha sevgi dolu ya da cinsel açıdan daha istekli olma gibi yöntemlere başvurabilirler ancak kimi zaman bu gibi yöntemler sorunun çözümünde etkili olmayabilmektedir. Bu gibi durumlarda kişiler yalnızlıklarına iyi gelecek şeylere yönelebilmekte ve bir başka kişiye aşık olabilmekte ya da bir başkasıyla ilişki yaşayabilmektedir. Sınıflandırmanın son türü ve en ilkel olan öfkeye bağlı aldatmada öfkesi ile başa çıkamayan kişiler ilişkilerinde yaşadıkları çatışmalar sonucunda ortaya çıkan incinme ve öfke duygularını kontrol edemeyebilir hatta bu duygular onları kontrol edebilir. Bunun sonucunda da intikam arzusuyla eşlerini incitecek bir şeyler yapmak isteyebilirler ve aldatma da bu listenin ilk sıralarında yer almaktadır.

    Aldatmayı diğer sınıflandırma yöntemlerinden farklı olarak psikanalitik bir perspektiften ele alan Strean (1976) ise aldatmayı dört başlık altında ele almıştır; buna göre aldatma ensestöz obje olarak eş, süperegoyla savaş, biseksüelliğin ifadesi, ortak yaşama karşı savunma olarak sınıflandırılmaktadır. Ancak belirtmek gereklidir ki bu sınıflandırmada bu dört grup birbirini dışlamak zorunda değildir. Ensestöz eş kategorisinde eş bilinçdışında bakım verici, anlayışlı ve rahatlatıcı olan güçlü ebeveyn gibi deneyimlenmektedir. Bu nedenle eşle cinsel birliktelik ensest ve buna bağlı olarak yasak bir ilişki gibi algılanmaktadır. Bu nedenle evlilik dışı birlikte olunan kişi aşk objesi olarak görülmektedir. Süperegoyla savaş kategorisinde süperegonun buyrukları karşı tarafa yansıtılmakta ve eş etik ve ahlakın simgesi olarak görülmektedir. Güçlü eşe karşı bağımsızlık ise ancak sadakatsizlik eylemi aracılığıyla yapılan isyanla kazanılmaktadır. Biseksüelliğin ifadesinde, biseksüel yönelimin bir yanı evlilik diğer yanı ise aldatma aracılığıyla yaşanmaktadır. Ortak yaşama karşı savunmada, bağımlı iki kişi zayıf kimliklerini onaylamak için birbirine yapışmakta ve her şeyi paylaşmaktadırlar. Bu ilişki türünde her iki taraf da eleştiriye karşı oldukça hassastır ve diğeri üzerinde güçlü olma ve kontrol sağlama arayışındadır. Aldatma da böyle bir ilişkide ortak yaşam bağlarından kaçışı, diğeri üzerinde zaferi, özerklik girişimini ifade etmektedir.

  1. Aldatmada Risk Faktörleri

    Aldatma bireysel sorunlarda ya da bireysel istek ve ihtiyaçların ifadesinde bir başa çıkma mekanizması olabileceği gibi ilişki sorunlarına bir tepki olarak da ortaya çıkabilmektedir, ancak şunu belirtmek önemlidir ki aldatma sadece sorunlu ilişkilerde değil aynı zamanda iyi giden ilişkilerde de kendini gösterebilir.

    Evlilik doyumsuzluğu ve aldatma arasında ilişki kuran çok sayıda çalışma bulunması bu kavramın aldatmada öncelikli bir risk faktörü olduğunu düşündürmektedir. Ancak ilişki doyumsuzluğunun aldatmanın nedeni olabileceği gibi sonucu olma ihtimali de

   Thompson (1983) evlilik ve cinsellikle ilgili doyumsuzluğun; evlilikte yalnız hissetme, duygusal özgürlük ihtiyacı, yabancılaşma, çevrede evlilik dışı ilişki yaşayan kişilerin varlığı, cinsellik ve aşkı birbirinden ayırma gibi diğer olumsuz etkenlerle bir araya geldiğinde evlilik dışı ilişki ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Benzer şekilde Atkins ve arkadaşları tarafından yapılan bir başka çalışma ilişki doyumunun aldatmayı güçlü bir şekilde yordadığını bulgulamıştır. Çalışma sonuçları evliliğinde kendilerini “çok mutlu değil” seçeneğinde konumlandıran katılımcıların ilişkilerinde kendilerini “çok mutlu” nitelendirenlere oranla aldatmaya dört kat, “epeyce mutlu” seçeneğini işaretleyen katılımcıların ise “çok mutlu” seçeneğini seçen katılımcılara göre aldatmaya iki kat daha fazla meyilli olduğunu göstermiştir.

    Glass and Wright (1985), aldatma ve evlilik doyumsuzluğu ilişkisini cinsiyetler açısından ele almışlar ve çalışmalarında evlilik dışı ilişki yaşayan kadınların erkeklerle kıyaslandığında evliliklerinde daha fazla doyumsuzluk yaşadığını bulgulamışlardır. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre kadınlar için sahip oldukları ilişkideki duygusal doyumdan daha fazla duygusal doyuma ulaşma arzusu motive edici bir sebepken, erkekler için cinsellik evlilik doyumsuzluğuna göre daha fazla güdüleyici görünmektedir. Aktarılan çalışma sonuçları, evlilik doyumsuzluğu ile aldatma arasındaki ilişkinin varlığına dair düşünceyi destekler görünmektedir.

    Evli bireylerde cinsel aldatmayı yordayan değişkenler üzerine yapılan bir çalışmada evlilik doyumu ve sosyodemografik değişkenlerin cinsel aldatma ile yüksek oranda ilişkili olduğu bulunmuş; ayrıca nörotik kişilik yapısı, dini inanış ve hamilelik değişkenlerinin de cinsel aldatmayı yordama gücününolduğu ortaya konmuştur

     Yukarıda yer verilen faktörlere ek olarak, diğer kişilere erişimdeki kolaylık ve çeşitlilik gibi çevresel faktörler de aldatmada risk faktörleri arasında yer almaktadır. Aldatma oranlarında kadın-erkek dağılımı arasındaki eşitsizliği bunun üzerinden açıklayan ve erkeklerin tarihsel olarak kadınlara kıyasla iş hayatında daha çok yer almalarına ve iş dolayısıyla daha çok kişiyle iletişime geçmelerine bağlı olarak daha yüksek aldatma potansiyeline sahip olduğunu öne süren araştırmacılar bulunmaktadır .Son yıllarda kadınların çalışma hayatında daha çok yer almaya başlamasına bağlı olabilecek aldatma oranlarında cinsiyet dağılımı arasındaki farkın azalması da diğer kişilere erişimin aldatma üzerinde etkili olabileceği düşüncesini destekliyor görünmektedir. Kimi evlilik dışı ilişkiler önemli psikiyatrik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları ya da parafili ile güçlü derecede ilişkili olabilir. Örneğin hipomani, kokain bağımlılığı, psikopatik kişilik, teşhircilik gibi bozukluklar kişilerin sadık kalma, sabır ve sorumluluk kapasitesini zorlamaktadır (Levine, 1998).

    Aldatmada yatkınlaştırıcı faktörlerin yanı sıra engelleyici etkiye sahip faktörlerin de bulunduğunu    göstermektedir. Dini inanışın cinsel aldatma konusunda engelleyici bir role sahip olduğu birçok çalışmada desteklenmiştir.

  1. Aldatmanın Sonuçları

     Evlilik sınırlarının bir çeşit ihlali olan aldatma ister açıkça var olan ister varsayılan bir durum olsun, ilişki içerisinde verilen sözlerin bozulması ve hayallerin yıkılması anlamına gelmektedir (Bischoff, 2003). Daha önce de belirtildiği gibi aldatma, evlilik hayatının bozulmasının ve boşanmanın nedenleri arasında önemli bir yere sahiptir. Her zaman boşanma ile sonuçlanmasa da aldatma daima ilişkileri etkilemektedir ve çoğu çift için bu etki olumsuz ve acı verici olmaktadır (Blow, 2005).

    Erkeklerin eşlerinin kendilerini cinsel olarak aldattıklarından şüphelenmeleri ya da evlilik dışı ilişkinin varlığından haberdar olmaları, kimi zaman aile içi şiddet ve cinsel zorlamaya zemin hazırlayabilmektedir.

     Aldatma, saldırganlık gösterme gibi davranışsal sonuçların yanında üzüntü, öfke, kaygı, utanç, intikam, incinme, kıskançlık, mahçubiyet gibi sıkıntı verici çeşitli duyguların kombinasyonunu beraberinde getirmektedir .Aldatılan eşte, terkedilme tehdidi, ayrılma kaygısı, genellenmiş kaygı gibi duyguları uyarmakta ve eski korkuların yeniden ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir ve eşe kaderinin kontrolünün kendisinin elinde olmadığını hissettirerek gurur kırıcı olmaktadır (Levine, 2005). Aldatmada ortaya çıkan acı verici duygular kimileri için başlangıçta yoğun olsa da zaman içerisinde yok olmakta, kimileri içinse kişilerin kendilik kavramında kalıcı yaralar bırakmaktadır. Ancak ne olursa olsun aldatma deneyiminin yaşattığı acının tamamen silinemediği, geçmişte bir yerlerde gizlendiği ve bu olayı sindirmiş görünen kişilerde bile tetikleyici durumların eski acıları hatırlatabildiği söylenebilir (Blow, 2005).

     Aldatmanın öğreniliş şekli, olayın ilişki üzerinde yaratacağı etkide rol oynuyor görünmektedir. Buna göre, eşi aldatma durumunda yakalama ve bir başka kişiden aldatma ilişkisinin varlığını öğrenme ilişki kalitesinde en olumsuz sonuçları yaratan ve affedilmesi en güç olan öğrenme türleridir. Bunlarla kıyaslandığında ilişkiye dair sorular sorarak aldatmanın varlığını öğrenmek ilişki kalitesine daha az zarar vermektedir ancak bu şekilde öğrenme de aldatan kişinin kendiliğinden durumu itiraf etmesine göre daha zarar vericidir. Aldatma ilişkisini öğrenme şeklini ilişkiyi bitiren bir sebep olarak değerlendirmeye gelince, eşin kendiliğinden itirafı ilişkiyi en az bitiren öğrenme türüdür. Eşi yakalamadan sonra üçüncü bir kişinin söylemesiyle öğrenme, genellikle ilişkiyi en çok bitirici etkisi olan öğrenme türüdür.

    Aldatma ilişkisinin öğrenilmesi aldatılan kişinin dışında daha geniş bir çevrede sorunların ortaya çıkmasına da zemin hazırlayabilmektedir. Örneğin çocuklarda, geniş ailede, arkadaşlarda, aldatma ilişkisindeki kişilerde ciddi ızdıraplara yol açabilmektedir. Çocuklar aldatmanın varlığını açıkça öğrenmeseler bile evdeki iklimin değişimini farkederek bu duruma tepki verebilmektedir (Levine, 2005).

    Aldatma aldatılan eş üzerinde olduğu gibi aldatan taraf üzerinde de olumsuz durumlara yol açabilmektedir. Aldatan eş hem etiketlendiğinden hem de ciddi boyutta yargılanmayla karşılaştığından kayıp ve utanç duygularını bir arada yaşamaktadır(Levine, 2005).

  1. Aldatma ile İlgili Çalışmalar

    Evlilik dışı ilişki yüzünden ilişkileri zarar gören ve çift terapisine başvuran kişilerin yaygınlığı sebebiyle aldatma ile ile ilgili kavramların araştırılması oldukça önemlidir.Aldatma/aldatılma evliliklerde sıkça rastlanan bir sorun olsa da konu ile ilgili çalışmaların sayısı ortaya çıkış yaygınlığı ile orantılı değildir ve buna bağlı olarak da aldatma yeterli boyutta anlaşılmamış bir kavramdır.

    Kantarcı (2009), aldatmanın önemli bir konu olmasına rağmen mahrem bir konu olmasından dolayı çalışılmasının ve hakkında bilgi edinilmesinin kolay olmadığını ve bu nedenle yapılan çalışma sayısının oldukça kısıtlı olduğunu söylemiştir.

    Yapılan çalışmalarda genellikle, kadınların daha çok duygusal, erkeklerin ise daha çok cinsel aldatmaya meyilli oldukları görülmüştür (Atkins ve ark, 2001) ve bununla paralel olarak da kadınların daha çok duygusal olarak aldatılmaktan, erkeklerin ise cinsel olarak aldatılmaktan korktukları sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmalarda yaygın bulgu erkeklerin kadınlara oranla eşlerini daha fazla aldattıkları şeklinde olsa da aldatma ve cinsiyet değişkeni ilişkisini değerlendiren çalışmalar içinde özellikle genç örneklemde cinsiyetlerdeki aldatma oranındaki farkın azaldığını gösteren araştırmalar bulunmaktadır. 40 yaş altı grupta cinsiyetlere göre aldatma oranlarını farklılaşmamaktadır. Aldatmayı daha çok cinsel sadakatsizlik üzerinden tanımlayan erkeklerin eşlerini daha çok cinsel yönden aldatması, bu yöndeki tetikleyicilerin daha kolay ve sık olarak ortaya çıkmasına bağlanabilir. Bu açıklamaya alternatif olarak her iki cinsiyetin de daha hassas oldukları alanda aldatmaya eğilim göstermesi nedeniyle arada bir yansıtma süreci olabileceği ve kişinin eşiyle ilgili kıskançlığının kendi aldatma eğiliminden kaynaklanabileceği düşünülmektedir (Harwood, 2009).

    Hatamy, Fathi, Gorji ve Esmaeily (2011), kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin daha çok aldatma ilişkisi yaşamaya meyilli olduğunu ve kaygılı ve güvenli bağlanma stiline sahip olanların kaçıngan bağlanma stiline sahip olanlara göre ilişkilerinde daha sadık olduğunu bulmuşlardır. Benzer şekilde Fricker’ın (2006) yaptığı bir çalışmanın sonuçları kaçıngan ve kaygılı bağlanma ile aldatmanın yüksek düzeyde ilişkili olduğunu -kaygılı bağlanma evlilik dışı davranışlar listesi ile, kaçıngan bağlanma ise aldatmaya yatkınlık ölçeği ile pozitif ilişkili- göstermektedir.  Kantarcı (2009) bağlanma stillerine göre aldatma eğilimleri ve çatışma yönetim biçimlerini incelemiş güvensiz bağlanma stiline sahip kişilerin güvenli bağlanmaya sahip kişilere göre aldatmaya daha meyilli olduğunu bulmuştur.

     Treger ve Sprecher (2011), farklı aldatma türlerine verilen tepkilerde bağlanma stillerinin etkisini araştırmışlar ve bağlanma stillerinin, kişilerin hangi tür aldatmayı daha stres verici bulduğu üzerinde orta derecede bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Çalışma sonuçlarına göre erkeklerde saplantılı bağlanma stiline sahip olma, güvenli, korkulu ve özellikle kaçıngan bağlanmaya sahip olmaya göre duygusal aldatmayı daha stres verici bulmayı yordamaktadır. Kadınlarda ise kaçıngan bağlanma tarzına sahip olma, saplantılı ve korkulu bağlanmaya göre cinsel aldatmayı daha stres verici bulmayı yordamaktadır. Bağlanma stillerinin ortaya çıkışında önemli rol oynayan ebeveynlik stillerinin, aldatma, cinayet işleme, hırsızlık yapma gibi risk almaya yönelik davranışlarla ilişkisinin incelendiği bir çalışmada (Quinlan ve Quinlan, 2007), ulaşılabilir ve cevap verici ailelerde büyüyen yetişkinlerin, evlilik dışı cinsel birlikteliğe tolerans gösterme oranının daha düşük olduğu ve bebeklik döneminde babanın gösterdiği yakınlığın yetişkinlik döneminde kişilerin aldatmaya yönelik tutumlarını olumlu yönde yordadığı bulunmuştur.

    Yukarıda aktarılan çalışmaların sonuçlarından hareketle, aldatma bağlanma temelinde anlaşılabilir görünmektedir.

Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman

KAYNAKÇA

Atkins, D. C., Baucom, D. H., & Jacobson, N. S. (2001). Understanding infidelity: Correlates in National Random Sample. Journal of Family Psychology15 (4), 735-749.

Bischoff, R. J. (2003). Infidelity. Journal of Couple & Relationship Therapy: Innovations in Clinical and Educational Interventions, 2 (4), 73-78.

Blow, A. J. (2005). Facing it head on: Helping couples move through the painful and pernicious effects of infidelity. Journal of Couple & Relationship Therapy: Innovations in Clinical and Educational Interventions(2-3), 91-102.

Drigotas, S. M., & Barta, W. (2001). The cheating heart: Scientific explorations of infidelity. Current Directions In Psychological Science,10 (5), 177-180.

Harwood, K. (2009). Projecting infidelity: Does an individual’s experiences with infidelity affect their perception of their partner’s infidelity?Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, California State University.

Kantarcı, D. (2009). Evli bireylerin bağlanma stillerine göre aldatma eğilimleri ve çatışma yönetim biçimlerinin incelenmesi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi,İstanbul Üniversitesi.

Levine, S. B. (1998). Extra marital sexual affairs. Journal of Sex & Marital Therapy24 (3), 207-216.

Levine, S. B. (2005). A clinical perspective on infidelity. Sexual and Relationship Therapy, 20 (2), 143-153.

Solomon, S. D., ve Teagno, L. J. (2011) “Making up is hard to do” – Couples Therapy After Infidelity.

Treger, S., & Sprecher, S. (2011). The influence of sociosexuality and attachment style on reactions to emotional versus sexual infidelity. Journal of Sex Research,48 (5), 413-422.

Weeks, G. R., Gambescia, N., & Jenkins, R. (2003). Treating infidelity: Therapeutic dilemmas and effective strategies. New York: W. W. Norton.