MOMO (ZAMAN YAŞAMIN KENDİSİDİR, ve YAŞAMIN YERİ YÜREKTİR)
Bu yazımda size her yetişkinin okuması gereken bir çocuk kitabından bahsetmek istiyorum. “Momo” Michael Ende’nin bu kitabından önce günümüzün yetişkinleri ders almalı sonra bu kitabı çocuklara okutmalı.
Kitaba ismini veren Momo kitabın kahramanı bu öyle bir kahraman ki süper güçleri yok sadece günümüz insanının en çok kaybettiği aslında çok kolay gibi gözüken ancak yapmakta bir o kadar zorlanılan bir özelliğe sahip. Bu özellik ne mi? DİNLEMEK
Artık kimsenin birbirini dinlemediği bir dünyaya sürüklendiğimiz zamanımızda Momo iyi bir dinleyicinin nasıl olması gerektiğini, anlattıklarının dinlendiğini hisseden kişilerde bu hissin nasıl iyileştirici bir his olduğunu bize gösteriyor.
Kitapta Momo’nun nasıl bir dinleyici olduğu şu ifadelerle anlatılıyor;
“Çok az kimse gerçekten iyi bir dinleyicidir. Dinlemek konusunda Momo’nun eşi benzeri yoktur. Momo herkesi her şeyi dinlerdi böcekleri, otları, yağmuru, hatta ağaçlar arasında dolaşan rüzgarı bile. Her biri ona kendi dilince bir şeyler anlatırdı.”
Evet dinlemek anlamanın ilk adımı, anlayabilmek için iyi bir dinleyici olmak gerekiyor. Sadece başkalarını değil kendi iç sesimizi de dinlememiz gerekiyor. Ancak modern yaşamın getirdiği yoğunluk sürekli önümüze zaman kısıtlılığını getiriyor. Her zaman koşturuyoruz neye yetişmemiz gerektiğini ve neleri kaçırdığımızı bilmeden koşuyoruz. Artık başkalarını dinleyecek vaktimiz olmadığı gibi kendimizi dinleyecek vakti de bulamıyoruz.
Çöpçü Beppo ise bize önemli dersler veren Momo’nun yakın arkadaşı. Hayat içinde sürekli olarak acele eden, aklında yapacak bir sürü işi olan hepsini birden yapmaya çalışırken bu telaşenin içinde farkında olmadan mutsuz olan, yaşamın tadını alamayan ve daha fazlasını istemeyi daha ileriye gitmeyi isteyen, niteliğe değil niceliğe odaklanan günümüz insanını şu etkili sözlerle anlatıyor;
“Bak Momo bazen önüme upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki insan bunun sonu gelmez sanıyor. O zaman acele etmeye başlıyorsun gittikçe daha fazla acele etmeye başlıyor insan. Her önüne baktığında yolun hiç de kısalmamış olduğunu fark ediyorsun. Daha hızlı ve gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun şekilde seni bekliyor. İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Bir de bakmışsın adım adım bütün yolu bitirmişsin.Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan.”
Ve zaman… Kitabın ana teması. Günümüzde bir türlü bulamadığımız, nasıl olduysa takvim ilerledikçe daha da azalan kavram. Bundan 100 yıl öncesinde de 1 gün 24 saatti ancak sanki artık bu süre azaldı ve zaman artık bize yetmiyor. İlerleyen tıp ile yaşam süresi uzatılsa da zaman insana yetmez oldu. Sevdiklerimize ayıracak vaktimiz yok sevdiğimiz şeyleri yapmaya vaktimiz yok başkalarını dinlemeye ve hatta kendimizi dinlemeye bile vaktimiz yok. Bu vakitsizlik içinde birde bakıyoruz ki fark etmeden yıllar geçiyor. Elimizde genelde pişmanlıklar kalıyor. Geçen zaman da maalesef geri gelmiyor. Kitapta Duman Adamlar ile zamanın nasıl elimizden alındığı anlatılıyor. Bu bir metafor ama o kadar etkileyici ki dönüp kendimize bakmamıza ve zamanımıza ne yaptığımızı sorgulamamıza yardımcı oluyor.
Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, bunu da en çok çocuklar anlıyor. Anne baba bana ve kendine zaman ayır ama bu gerçek bir zaman olsun içi dolu dolu olan. Çocuklar ve Momo bizi uyarıyor.
“Zaman: Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu o saat diliminde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
Evet zamanı çalınan insanın sonu da kitapta “ölümcül can sıkıntısı” hastalığı ile anlatılıyor. Günümüzde en yaygın olan ruh sağlığı rahatsızlıklarından Major Depresyon ancak bu kadar güzel ve sade açıklanabilirdi.
“Günün birinde insanların canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kurur gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir. Günden güne haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz, sanki içi bomboştur ve dünya ile bağdaşamaz. Sonraları bu hisler kalmaz hiçbir şey hissedemez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmış ve hiç kimse artık onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar ne de hayranlık. Ne sevinmesini bilir ne de üzülmesini. Gülmeyi de ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilmiştir. Artık hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevemez. Bu hastalığın adına gelince buna “ölümcül can sıkıntısı” denir.”
Evet şimdi hemen bu kitabı edinin önce kendiniz okuyun sonra çocuklara hediye edin. Dikkat edin “Duman Adamlar” zamanımızı çalıyor. Farkında olalım zamanımızı çaldırmayalım. Anın kıymetini bilelim ve bunu bilen nesiller yetiştirelim. Mutlu olabilmek, keşkesiz bir hayat yaşayabilmek, sevdiklerimize zaman ayırabilmek ve geç olmadan bunu farkedebilmek için gerçekten etkileyici bir kitap.
Teşekkürler Michael Ende.
Her anın tadını çıkartabildiğimiz bir hayat dileğiyle…
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Son Yorumlar