Travmatik yaşantılar ölüm, doğal afetler, kazalar, terör eylemleri, savaş gibi ölüm tehdidi, ciddi bir yaralanma ya da şiddete maruz kalmayı içeren durumları tanımlar. Travmatik olayların en önemli özelliği yaşamımıza ya da fiziksel bütünlüğümüze yönelik bir tehdit içeriyor olmasıdır.

Gündelik yaşamımızda da sıklıkla stres yaratan durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Ancak bunlar beklendik ve sıradandır; olasılıkları ve kontrol edilebilirlikleri yüksektir. En şiddetli ve üst düzey stres kaynaklarını içeren travmatik olaylar ise “normal” yaşantının/alışılmışın dışındakalan, beklenmedik, olasılığı ve kontrol edilebilirliği düşük durumlardır.

Travmatik olaylara farklı şekillerde maruz kalınabilinir:

  • Doğrudan
  • Tanık olarak
  • Olaydan haberdar olarak
  • Olaya ilişkin ayrıntılara yineleyici ya da yoğun biçimde maruz kalmak

Hepimizin, yaşama ve kendimize ilişkin bazı temel inançlarımız vardır. Dünyanın genel olarak adil ve güvenli bir yer olduğuna; kötü olayların bizim başımıza gelmeyeceğine ve bir şekilde davranışlarımızla başımıza gelecekleri kontrol edebileceğimize inanırız. Ancak travmatik yaşantılar bu inançlarımızı derinden sarsar. Kendimizi adil ve güvenilir olmayan bir dünyada, tehlikelere açık ve incinebilir olarak algılamaya başlarız.

Kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, veya kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.
Not: Çocuklar bunların yerine dezorganize veya ajite davranışla tepkilerini dışavurabilirler.

Travmatik olay sürekli olarak yeniden yaşanır. Olayın elde olmadan tekrar tekrar anımsanan ve sıkıntı veren anıları vardır; bunların arasında düşlemler, düşünceler ya da algıları sayabiliriz. Olay sık sık, sıkıntı veren bir biçimde rüyada görülür. Travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranılır ya da hissedilir. Travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran ya da andıran iç veya dış olaylarla karşılaşma üzerine yoğun bir psikolojik sıkıntı duyulur ve yoğun bir fizyolojik tepki gösterilir.

Travmaya eşlik etmiş olan düşünce, duygu ya da konuşmalardan kaçınma çabaları; travma ile ilgili anıları uyandıran etkinlikler, yerler ya da kişilerden uzak durma çabaları; travmanın önemli bir yönünü anımsayamama; önemli etkinliklere karşı ilginin ya da bunlara katılımın belirgin olarak azalması; insanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaştığı duyguları; duygulanımda kısıtlılık; bir geleceği kalmadığı duygusunu taşıma görülebilir. Bu belirtilerden en az üç tanesinin görülmesi gerekmektedir.

Uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük; irritabilite ya da öfke patlamaları; düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmada zorluk çekme; hipervijilans; aşırı irkilme tepkisi gösterme görülebilir. Yukarıdakilerden en az ikisinin bulunması ile belirlenir.

Her üç kişiden biri, hayatlarının belli bir evresinde, travmatik bir olaya maruz kalır. TSSB bunlardan % 10-15’ini etkilemektedir. Bununla birlikte çoğu kişi TSSB yaşasa bile, bu konuda bir yardım almamıştır.

Travma Sonrası Stres Tepkileri 

Yaşanan olayın “olağanüstü” olarak algılandığı bir durumda gösterilen stres tepkileri, “anormal bir olaya verilen normal tepkiler” olarak görülür. Hemen ertesinde verilen tepkileri göz önüne alarak ciddi bir psikolojik rahatsızlıkla karşı karşıya kalındığına karar verilmesi yanlıştır. Yaşanan travmatik bir olay sonrası herkes stres tepkileri gösterir; birkaç gün boyunca yaşamak normal ve beklenen bir durumdur. Yapılan araştırmalara göre çoğu vakada orta şiddetteki stres tepkileri dahi, herhangi bir müdahale yapılmaksızın 6-16 ay içinde tamamen ortadan kalkabilmektedir.

Stres yaratan olaylara verilen tepkileri fiziksel, duygusal, bilişsel ve kişilerarası tepkiler olarak dört ana başlıkta toplamak mümkündür:

1. Fiziksel Tepkiler : Sözü edilen normal stres tepkileri, vücudumuzda sempatik ve parasempatik sinir sistemine dayalı olarak ortaya çıkar.
Sempatik sinir sistemi tehlike algılandığı anda devreye girer. Bedenin tehlikeli durumdan kaçmaya veya tehlikeyle savaşmaya hazırlanması için gerekli değişikliklerin meydana gelmesini sağlar. Bunun bir sonucu olarak, kalp atışlarında ve nefes alıp vermede hızlanma, terleme, sindirim sisteminde hareketlenme, kaslarda gerginlik, yorgunluk, uykuya dalmada güçlükler, vücudun değişik yerlerinde ağrı ve acı, iştahta değişiklikler, mide bulantısı ve cinsel dürtülerde değişiklikler hissedilir. Tehlike ortadan kalktıktan sonra ise parasempatik sinir sistemi devreye girer; sempatik sistemin vücutta ortaya çıkardığı değişikliklerin geri dönüşümünü, beden aktivitelerinin normale dönmesini sağlar.

Bütün bu değişikler doğal olarak programlanmıştır; normaldir hatta hayatta kalmak için gereklidir. Buna karşın bazı durumlarda, sempatik sinir sistemi o kadar yoğun ve uzun süreli çalışmak durumunda kalır ki parasempatik sinir sisteminin devreye girmesi ve işlemin geri dönüşümü güçleşir. Bu noktada psikolojik travmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir takım sorunlar söz konusu olur. Genel Uyum Sendromu (General Adaptation Syndrome) yaklaşımına göre, stres yaratan bir olayla karşılaşıldığında vücut ilk önce dikkatin ve bütün duyuların keskinleştiği alarm durumuna geçer. Daha sonra olayın etkilerini azaltmaya yönelik direnç aşaması ile vücut stres yaratan durumla savaşmaya ya da ondan kaçmaya başlar. Eğer bu aşamada yapılanlar işe yaramazsa, vücutta bir tükenme hali söz konusu olur ve doku yıkımı, hatta ölüm görülebilir. Diğer bir deyişle devam eden yoğun stres karşısında, sıklıkla gözlenen psikolojik tepkilerin yanısıra vücut da zarar görebilir.

2. Duygusal Tepkiler: Travmatik bir olay karşısında yoğun stres sonucu ortaya çıkan duygusal tepkiler eğer ilk iki hafta gözleniyorsa normal karşılanmalıdır. Travmatize olmuş kişiler şok, korku, yas, öfke, suçluluk, utanç, çaresizlik, ümitsizlik, duygusal uyuşukluk (sevgi, yakınlık, herhangi bir şeye ya da birine duyulan ilgi, gündelik faaliyetlerimizden aldığımız keyif gibi duyguların hissedilmesinde çekilen güçlük) gibi duyguları yoğun bir şekilde yaşayabilirler. İlk 1-2 haftadan sonra eğer bu duygular varlıklarını ve yoğunluklarını korurlarsa bu, muhtemel bir psikolojik soruna işaret edebilir.

3. Bilişsel Tepkiler: Strese verilen bilişsel tepkiler duygusal tepkilerle bağlantılıdır. Verilen bilişsel tepkiler hem olayın kendisi hem de verilen fiziksel ve duygusal tepkiler nedeniyle ortaya çıkabilirler. Söz konusu tepkiler şaşkınlık, dalgınlık, mekan ve/veya zamana oriyantasyonda güçlük, hafıza problemleri ve kafa karışıklığı olarak özetlenebilir.

4. Kişilerarası Tepkiler: Aşırı stres durumlarında evde, okulda ve/veya işteki arkadaşlık, eş ve ebeveynlik ilişkilerinde de ortaya çıkan bir takım belirtilerden sözetmek mümkündür. İlişkilerde gözlenebilen bu değişiklikleri güvensizlik, tedirginlik, artan çatışma eğilimi, içe kapanma, yalnız kalma kendini reddedilmiş ya da terk edilmiş hissetme, uzaklaşma, önyargılı olma eğiliminde artış ve kontrol etme ihtiyacında artış olarak gruplanabilir.

Travma Sonrası Gelişim 

Travma sonrası gelişim, bazı yazarların yaşanan travmatik olaylardan sonra yaşantıya bağlı ortaya çıkan olumlu özellikleri ifade etmek için kullandığı bir kavramdır. İlk bakışta insana oldukça alışılmadık gelebilmekle birlikte “insan bir felaketten yararlanabilir mi ?’” sorusu da doğaldır.

Büyük felaketler yaşamış insanların bir kısmı, bir süre sonra, yaşantıları vasıtasıyla kriz durumlarıyla nasıl başa çıkabildiklerini gördüklerini, ne kadar olumsuz ve yaralayıcı olursa olsun, iyileşebildiklerini ve bunun kendilerine güvenlerini arttırdığını anlatmaktadır. Ayrıca bu tür olayların insanların kendi küçük topluluklarını daha yakın ve birbirine destek olabilen bir sosyal yapı haline dönüştürdüğünü, bireylerin hayattaki önceliklerini, hedeflerini ve değerlerini gözden geçirmelerine fırsat tanıdığını, dolayısıyla kişisel gelişimlerine katkıda bulunduğunu düşünenler bulunmaktadır. Görüldüğü gibi “her felaket hayatın iyileşmesi için bir fırsattır” anlayışını destekleyen kişilerde bu anlayış, stres ve travma sonrası iyileşme sürecine yardımcı olmakta, süreci hızlandırmaktadır.

TSSB Habercisi Ağır Stres Tepkileri 

(a) Ağır Stres Tepkileri

Her ne kadar felaketlere maruz kalanların çoğu bu yaşantı karşısında hafif düzey stres tepkileri verirlerse de, her üç kişiden biri Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun (TSSB) habercisi olabilecek bir takım daha ağır stres tepkileri verebilmektedir. Söz konusu olan ağır stres tepkileri şunlardır:
Disosyasyon : kendini gerçek-dışı ya da bedeninin dışındaymış gibi hissetme; belirli dönemleri hatırlamak istendiğinde kafanın tamamen boş olması ve hiç bir şey hatırlayamama.
Hayatı sekteye uğratacak şekilde yeniden-deneyimleme (re-experiencing) : dehşet verici anıları, kabusları yeniden yaşıyormuş gibi hissetme ve duyumsama.
Rahatsız eden anılardan kaçınabilmek için normalde yapılmayacak davranışların sergilenmesi : evden dışarı çıkamama, vb.
Madde ve alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı
Aşırı derecede duygusal uyuşma (emotional numbing) : içi boşmuş gibi duyumsayarak hiçbir duygu hissedilememesi.
Aşırı tepkisellik (hyperarousal): panik ataklar, öfke nöbetleri, aşırı gerginlik, aşırı tedirginlik hissedilmesi).
Yoğun kaygı : hayatı durduran derecede endişe duymak, aşırı çaresizlik hissi, düşünce veya davranışlardaki takıntılar.
Ağır depresyon : umudun, kendilik değerinin, motivasyon ya da hayatın anlamının tamamen yitirilmesi.
Psikotik belirtiler : halüsinasyon, delüzyon, tuhaf düşünceler ve imgeler.

(b) Ağır Stres Tepkilerine Haberci Olabilecek Olayla İlgili Faktörler

Yapılan araştırmalarla, ağır stres tepkilerinin ve uyum sürecinin uzun süreceğine dair ipucu veren, yaşanan olayla ilgili bir takım risk faktörleri belirlenmiştir. Belirlenen bu risk faktörlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
– Yaşamı tehdit eden ya da ağır yaralanmaya neden olan bir olayı yaşamak ya da buna şahit olmak.
– Aşırı şiddet nedeniyle ölümlere, yaralanmalara ya da çevresel hasarlara şahit olmak.
– Kişinin evini, değerli eşyalarını, önem verdiği ve kendisi için destek grubu niteliği taşıyan ilişkilerini kaybetmesi.
– Aşırı derecede yorgunluk, uykusuzluk ve aç kalma.
– Tehlikelere uzun süreli maruz kalma ve kayıp yaşama.
– Zehirli maddelere maruz kalmış olma (zehirli gazları soluma, radyoaktif maddelere maruz kalmış olma).

(c) Tarihçedeki Risk Faktörleri

Yapılan araştırmalar bireylerin travmatik deneyimden önce yaşamış oldukları bir takım olayların da ağır stres tepkileri göstermelerinde risk faktörleri oluşturabileceğini ortaya çıkartmışlardır. Bunun nedeni, halihazırda yaşanan travmatik olayın geçmişte yaşanmış olan olayların anılarını ve daha sonra neden oldukları tepkileri yeniden alevlendirmeleridir. Tarihçede belirlenen risk faktörleri şunlardır:
– Başka travmalara maruz kalmış olma (büyük kazalar, taciz, savaş, kurtarma çalışmalarına katılmış olma, vb.).
– Kronik tıbbi rahatsızlıklar ya da kronik psikolojik bozukluklara sahip olma.
– Kronikleşmiş yoksulluk, evsizlik, işsizlik durumlarında yaşamak ya da ayrımcılığa maruz kalmış olmak.
– Önemli ve zorlayıcı yaşam olaylarına maruz kalmış olmak (birden bire tek başına çocuk yetiştirme durumunda kalmış olmak, vb.).

(d) Stres Etkilerini Azaltmak ve Uyumu Arttırmak 

Araştırmalar felaketlerden sonra stres tepkilerini azaltmak için yapılabilecekler konusuna odaklanmaya başladı. Konuyla yapılan gözlemleri temel alarak, felaket sonrasında stres tepkilerini azaltma ve felaket sonrası uyumu arttırma yönünde faydalı olabileceği düşünülen önlemler önerilebilir:

Korunma: Güvende olabileceğiniz, gıda ve içecek bulunan, sessizce oturup rahatlayabileceğiniz temiz bir yer bulup kısa bir süre uyuyun.
Yönlendirme: Kişisel ve aile üyeleriyle ilgili önceliklerinizi belirleyip bunlar üzerinde çalışmaya başlayın. Böyle durumlarda ortaya çıkması muhtemel olan ümit, amaç ve özgüven yitimi engellenebilsin.

Bağlantı Kurma: Kendi deneyiminizi anlatabilmek ve onların deneyimlerini dinleyebilmek için aile üyeleri, arkadaşlar ve psikolojik danışmanlarla bağlantı kurun. Böylece+ yaşanan felaketin yarattığı stresin yavaş yavaş yatışması mümkün olabilir.
Arama ve Seçme: İhtiyaçlarınızı karşılayabilecek kurumları biran önce araştırmaya başlayın ve içlerinden ihtiyaçlarınızı en uygun koşullarda karşılayabilecek
olanları seçin.

Uyum Süreci Olarak Ortaya Çıkan Travma Sonrası Belirtiler 

Travmaya yol açan olay ortadan kalktığı halde, olaya verilen tepkilerin ortadan kalkmaması, travma kurbanlarının en önemli sorunudur. Yeniden-deneyimleme (re-experiencing) da denilen süreç, travma etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan birçok belirti ve bozukluğun açıklamasında kritik rol oynamaktadır. Bu süreçte kişinin yaşayabileceği sorunları sıkıntı veren ve istenmediği halde zorla akıldan geçen anılar ve görüntüler, kabuslar ya da kişinin başaçıkmakta zorlandığı çok yoğun duygular olarak özetlemek mümkündür.

Gündelik deneyimlerin bilgilerinin beyin tarafından işlenmesi sırasında sıkıntı verici yaşantılar ortaya çıkmaz; beyin zaten normal hızında çalışırken onları zorlanmadan işleyebilme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla travma sonrasında yaşanan bütün sıkıntılar, ilk başta beynin, travmatik olay nedeniyle normalden çok daha fazla sayıda ve yoğunlukta hücum eden uyarıcıları diğer bütün yaşantılar gibi işlemeye çalışmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar; uyuma yönelik bir sürecin yan etkileri olarak değerlendirilebilirler.

Problem ancak işlenmesi gereken bilgileri zihninden değişik yollarla uzaklaştırdığı ve bu bilgilerin işlenmelerine engel olduğu zaman başlar. Travma deneyimlerinin neden oldukları yoğun ve dayanılmaz duygular nedeniyle, bir savunma mekanizması olarak kişi, değişik yollarla zihninden işlenmesi gereken bilgileri uzaklaştırabilir. Bu durumda, hala işlenmesi gereken malzeme gündemde olur ama bilgi işleme süreci her seferinde yarım kaldığından kişi kendisini aşağıdaki şekilde de görülen bir kısır döngünün içinde buluverir. 

Uyumsuz Başaçıkma Stratejilerinin Kullanılması 

Özellikle uzun süren travma yaşantılarında (aileiçi cinsel taciz gibi) travma kurbanları, olay sırasında olanlara katlanmak için kullanageldikleri ve kendilerini korumaya yönelik olan başaçıkma stratejilerini, sözkonusu durum ortadan kalktıktan sonra da kullanmaya devam edebilirler. Bu stratejiler (aşırı duyarlılık, disosyasyon, kaçınma ve duygusal uyuşukluk) zamanında gerçekten yardımcı olunmasına karşın, travmatik durum ortadan kalktıktan sonra da kullanılırlarsa kişinin hayatını problem yaratacak ölçüde engellemeye başlarlar.
Dolayısıyla travmayla bağlantılı olan bütün “belirtileri” uyum çabaları olarak düşünmek yararlı olabilir. Söz konusu olan belirtiler, travma kurbanlarının kendilerini zorlayan yoğun duygularıyla başaçıkma çabalarını yansıtır. Problem, şimdiki durumlarıyla daha uyumlu olabilecek başaçıkma stratejilerini bilmemeleri; geçmişteki travmatik durumda kullandıkları davranış örüntülerini sürdürmeleridir. Buna bağlı olarak, travma kurbanlarının belirtileri karşısında, sözkonusu davranışın neye hizmet ettiğinin sorgulanması gerekir. Eğer uyumsuz olan davranışların işlevleri anlaşılabilirse, bunların yerine aynı amaca hizmet edecek olan daha uyumlu davranışların yerleştirilmesi mümkün olabilir.

Travmanın Kalıcı Etkileri 

Psikolojik olarak travmatize olan kişilerin yaşayabilecekleri bütün belirtileri barındıran bir tanı bulunmamaktadır. Buna karşın, travmatize olan kişilerin sahip oldukları birçok tanı bulunabilir. Travmatize olan kişilerde sıklıkla görülen bozukluklar şunlardır:

– Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı
– Kişilik bozuklukları (özellikle Sınır Kişilik Bozukluğu [Borderline Personality Disorder]).
– Depresyon
– Kaygı bozuklukları (bu gruba Travma Sonrası Stres Bozukluğu [TSSB] da dahildir)
– Disosyatif bozukluklar
– Yeme bozuklukları

Bunlar arasında TSSB, psikolojik travma etiyolojisine dayalı tek tanı kategorisidir. Herhangi birinin TSSB tanısı alabilmesi için, tarihçesinde bir travmatik olay bulunması gerekmektedir. Tanıların çoğu açıklama yerine betimlemeye yönelik olduğundan, bağlamdan bağımsız olarak belirti ve davranışlara odaklanırlar; kişinin sözü edilen davranışları neden ve nasıl geliştirmiş olabileceğiyle ilgili bilgi vermezler (travmatik stresle başa çıkabilmek için, vb.). Travma ve bağlantılı belirtilerini ortaya çıkarabilmek için “bu kişinin nesi var?” yerine “bu kişi ne yaşamış?” sorusunu sormak gerekir.


Neler İyi Gelir?

Travmanın ardından toparlanmak için kendinize zaman tanıyın. Bu dönemde, duygularınızda iniş-çıkışlar olması normaldir. Zaman içinde her şey daha iyiye gidecektir. Travmatik yaşantıların olumsuz etkileriyle başaçıkmak için yapabileceğiniz pek çokşey vardır. Öncelikli olarak temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarınızı karşılamaya özen gösterin. Bu ihtiyaçlarınızı size destek olabilecek kişi ve kurumlarla paylaşın. Sosyal destekten yararlanmanız oldukça önemlidir. Aileniz, arkadaşlarınız ve diğer destek kaynaklarınızla bağlantıyı sürdürün. Olabildiğince eski rutininize, gündelik yaşam alışkanlıklarınıza dönmeye çalışın.Duygusal paylaşım, sizi zorlayan yaşantıların üstesinden gelmenizi kolaylaştıracaktır. Spor, egzersiz gibi fiziksel etkinlikleriarttırmaya çalışın.

Nelerden Uzak Durulmalı?

  • Alkol/ madde kullanımı
  • Hekim kontrolü dışında ilaç kullanımı
  • Sosyal ilişkilerden kaçınmak
  • Duyguların ifadesine engel olmak
  • Olayla ilgili hiç konuşmamak
  • Bir tek olayla ilgili konuşmak

Ne Zaman Bir Uzmana Başvurmalı?

  • Yaşanan sıkıntı azalmıyor, giderek artıyorsa
  • İş, okul, aileyle ilgili görevleri yerine getirmekte çok zorlanma
  • Daha önceden psikolojik bir sorun yaşandıysa ve bunun etkisi devam ediyorsa
  • Kendine ve çevreye zarar verme davranışı veya bununla ilgili rahatsız edici düşünceler varsa
  • Aşırı hissizlik, gün içinde hatırlanmayan anlar varsa

Çocuklar Travmaya Nasıl Tepki Verirler?

Çoğu çocuk, korku, kaygı, öfke, üzüntü gibi yoğun olumsuz duyguları söze dökmek yerine davranışlarına yansıtırlar. Huysuzluk, çabuk öfkelenme, saldırgan davranışlar, içe kapanma, hareketliliğin artması ya da tersine çok azalması gibi davranış değişiklikleri ortaya çıkabilir. Kaygısı artmış ve bu nedenle de yatıştırılmaya ihtiyaç duyan çocuklar, altını ıslatma, sık sık ağlama, anne-babaya yapışma gibi yaşlarının gerisinde, bebeksi davranışlar gösterebilirler. Zihinleri, tanık oldukları şiddet görüntüleri ve olup bitenin nedenlerini anlamaya yönelik binbir türlü soru ile karışmış olan çocuklar, kendilerini başka bir işe vermekte, dikkatlerini toplamakta ve sürdürmekte zorlanabilirler. Dolayısıyla, okul başarılarında düşme olabilir. Sürekli endişeli ya da üzgün bir ruh hali içinde olabilirler. Uyku ve yeme düzenleri bozulabilir Çocukların travmatik olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler benzerlikler göstermekle birlikte, her yaş grubunun gelişimsel özelliklerine bağlı olarak, tepkilerin ortaya konmasında farklılaşmalar olabilir.

 

Bebekler ve okul öncesi dönem çocukları: Bebekler ve çocuklar alıştıkları normal düzene, onları rahatlatan sevecen, ilgili ve duyarlı duyarlar. Travmatik yaşantılar, bebeklerin ve küçük çocukların günlük rutinlerinde ve çevrelerinde değişiklik ve karmaşa yaşanmasına neden olur. Ayrıca, kendilerine bakım veren kişilerin duygularını da algılayabilirler ve anne- babalarının duygularına karşı aşırı duyarlıdırlar. Travmatik olayın gerçekte var olan özelliklerinden çok, anne-babalarının olay karşısında verdiği tepkilerden etkilenirler. Bebekler ve küçük çocuklar travmatik yaşantılardan etkilendiklerini, daha fazla huzursuzlaşarak, ağlayıp mızıldanarak, uyku ve yeme düzenleri bozularak ve anneden ayrılmaya daha fazla tepki göstererek belli ederler.

Okul Öncesi Çocukların Travma Sonrası Stres Belirtileri
Davranışsal Belirtiler Bedensel/Fizyolojik  Belirtiler Duygusal Belirtiler
–  altını ıslatma

–  parmak emme

–  anne-babaya yapışma

–  yalnız uyuyamama

–  sık ağlama

–  karanlıktan korkma

–  iştah kaybı

–  karın ağrısı

–  uyku sorunları/kabuslar

–  konuşma güçlükleri

–  tikler

–  kaygı

–  korku

–  aşırı uyarılmışlık

–  öfke patlamaları

–  üzüntü

–  içe çekilme

Okul Çağı Çocukları (6-11 yaş): Bu yaştaki çocuklar, zihinsel kapasitelerinin gelişmesiyle birlikte, travmatik olayların kendilerine, ailelerine ve çevrelerine yönelik tehditlerini anlayabilecek durumdadırlar. Bu farkındalık aynı zamanda çocukların zihinlerinin sürekli olarak olayla ilişkili düşünceler ve kendilerine ya da sevdiklerine zarar gelmesine ilişkin korkularla meşgul olmasına yol açabilmektedir. Bu yaştaki çocuklar, insana özgü tüm duyguları yaşamakla birlikte, bu içsel yaşantılarını ifade edecek sözel kapasiteye sahip olmayabilirler. Okul çağı çocukları da kaygılarını yaşlarının gerisinde, bebeksi davranışlar şeklinde ortaya koyarlar. Bu yolla ihtiyaçları olan ilgi ve güveni sağlamaya çalışırlar.

Okul Çağı Çocuklarının Travma Sonrası Stres Belirtileri
Davranışsal Belirtiler Bedensel/Fizyolojik  Belirtiler Duygusal Belirtiler
–  okul başarısında düşme

– okulda ve evde saldırgan davranışlar

–  aşırı hareketlilik

–  bebeksi davranışlar

–  dikkati toplamada güçlük

–    anne-babaya ek bir yük getirmemek için çok kontrollü davranma

   –  iştahta artma ya da azalma

–  baş ağrısı

–  karın ağrısı

–  uyku sorunları/kabuslar

–  okula gitmek istememe

–  arkadaşlardan uzaklaşma

–   sevdiği etkinliklerdenuzaklaşma

–  öfke patlamaları

–   afetle ve güvenlikle aşırı meşgul olma

Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman

Bütüncül Psikoloji